26 Ocak 2011 Çarşamba

Oscar Wilde-Dorian Gray'in Portresi



Çook uzun zamandır ilgimi çeken Wilde, bildiğiniz gibi çeşitli dizilerde kitaplarından bol bol alıntı yapılan bir yazar. İşin acı kısmı, sevgili gençlerimiz bu cânım sözleri o dayılar falan söylüyor sanıyorlar. Meğer sevgili senaristlerimiz yalnızca Wilde'dan alıntı yapıyorlarmış.
Ama Wilde öyle bir yazar ki, gerçekten neredeyse her paragrafa bir aforizma sığdırmış. İnsan sadece okuyup geçerse ciddi anlamda rahatsızlık hissediyor, bir şeyleri eksik bıraktığını düşünüyor. Bu yüzden önceleri otobüste falan okurum diye düşündüğüm Dorian Gray'in Portresi, bir müddet sonra çalışma masamda yerini aldı. Hem okuyup hem not almaya başladım. Ama bu defa da baktım işler yürümüyor, kitap bitmiyor, kitabın arasına bir kağıt sıkıştırdım, not almak istediğim cümlelerin bulunduğu sayfaların numaralarını yazarak kitabın üstesinden gelebildim. Bu yüzden  Dorian Gray'in Portresi'nin emek isteyen bir kitap olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim.
Gelelim kitabımızın konusuna...Dorian Gray, Basil isimli bir ressamın yakın dostu olan fevkalade yakışıklı bir gençtir. Bununla birlikte henüz içinde yaşadığı toplumun çirkin ya da karmaşık yönlerinden de henüz bihaberdir. Her şey kendisine yeni, parlak ve ilgi çekici gelmektedir. Özellikle de yeni fikirlere son derece açıktır. Bu açıklıktan doğan açlığı da ressam Basil'in yakın arkadaşı Lord Henry ile tanışmasının akabinde doyurmaya başlar. Lord Henry garip fikirlerle bezeli bir insandır ve cemiyet hayatında da önemli bir yere sahiptir. Dorian'ın güzelliğine de hayran olmuştur. Her ne kadar Basil, Dorian'ı Henry'den uzak tutmayı denese de başaramaz ve Lord Henry ile Dorian arasında kuvvetli bir arkadaşlık doğar.
Basil, Dorian'ın mükemmel bir portresini yapar. İşte romana adını veren bu portreyi gördüğü an Dorian, ağzından dökülen sözlerle aslında hayatının dönüm noktası olacak takası  yaptığını oldukça geç fark eder. O portrenin gençliğini, güzelliğini her zaman yansıtacağını düşünür, kendisininse eninde sonunda solup gideceğini. Bundan dolayı büyük bir kedere kapılarak: "Ah keşke bunun tersi olsaydı! Resim değişseydi de ben hep olduğum gibi kalabilseydim!" der. Ve isteği kabul edilir. Ardından nice pisliklere dalıp çıkar Dorian,katil olur, hayatta tatmadığı zevk kalmaz, zevklerin yetersiz geldiği noktada sefillikle, pislikle karışık hazlara dalmaya başlar. Ama hayat kendinden hiçbir şey götürmezken portre yaşlanmakta, çirkinleşmekte, iğrençleşmektedir. Öyle ki Dorian onu görmeye katlanamaz hale gelir. Bir gün portreyi parçalamaya karar verir ve bu aynı zamanda kendi hayatının da sonu olur.
Kitapta pek çok aforizmanın yer aldığına o kadar çok değindikten sonra birkaçına yer vermeden olmaz tabii ki. Sadece birkaçını yazıyorum çünkü kendim de hepsini henüz not alamadım:
  • “Gerçek güzellik ,entelektüel ifadenin başladığı yerde biter . Akıl kendi içinde bir aşırılıktır ve herhangi bir yüzün uyumunu yok eder. İnsan oturup düşündüğü an sırf burun, sırf alın ya da korkunç bir şey haline gelir. Okumuşlar arasında başarılı olanlara bir bak. Nasıl da baştan aşağı iğrençtir onlar. Elbette Kilise bunun dışındadır. Ne var ki kilisede de düşünmezler. Seksen yaşında bir piskopos on sekiz yaşında ona söylemesi öğretilen şeyleri söylemeye devam eder, bunun doğal sonucu olarak da her zaman sevimli görünür.” (Lord Henry)
  • “Bütün bedensel ve entelektüel üstünlüklerde bir uğursuzluk gizlidir, tarih boyunca kralların sarsak adımlarını izleyen türden bir uğursuzluk. Başkalarından farklı olmamak en iyisi. Hayatın en iyi yanlarından çirkinlerle budalalar nasipleniyor. Yan gelip oturabilir, yaşam denen oyunu esneye esneye seyredebilirler. Zafer kazanmak denen şeyi bilmeseler bile hiç olmazsa yenilginin acısını duymaktan da kurtulmuşlardır. Hepimizin yaşaması gerektiği gibi kaygısız, kayıtsız, kıllarını kıpırdatmadan yaşarlar. Ne başkasının mahvına yol açarlar, ne de onun bunun elinden kötülük görürler. Senin unvanın ve zenginliğin Harry, benim değerleri ne olursa olsun sanatım ve aklım, Dorian Gray’in güzelliği… Tanrıların bize verdikleri bu şeylerden dolayı acı çekeceğiz, korkunç acılar çekeceğiz.” (Basil)
  •  “Bilinçle korkaklık gerçekte aynı şeylerdir. Bilinç, şirketin piyasada bilinen adıdır.” (H.)
  •  “Arkadaşlarımı güzel insanlar, tanıdıklarımı iyi karakterliler, düşmanlarımı parlak zekalılar arasından seçerim. İnsan düşmanlarını seçerken çok dikkatli olmalı. Benim bir tane bile aptal düşmanım yoktur. Hepsi de belli bir düşünce gücüne sahiptir, bu yüzden de benim değerimi bilirler. Bu benim çok mu kibirli olduğumu gösterir? Sanırım, öyle galiba.” (Henry)
  • “Akrabalarımdan tiksinmekten kendimi alamıyorum. Sanırım bu bizimle aynı kusurlara sahip başka insanlara katlanamadığımız gerçeğinden kaynaklanıyor.” (H.)
  •  “Deha’nın Güzellik’ten daha uzun ömürlü olduğuna hiç kuşku yok. Hepimizin kendimizi aşırı derecede eğitmek uğruna göze aldığımız sıkıntıların nedeni budur. Amansız yaşam savaşında, hepimiz dayanıklı bir şeylere sahip olmak isteriz, bu yüzden de yaşam kavgasındaki yerimizden olmamak gibi saçma bir umutla kafamızı saçma sapan şeylerle, olgularla doldururuz. Bütünüyle iyi bilgilenmiş adamın kafasıysa korkunç bir şeydir. Ivır zıvır satan eskici dükkanına benzer, baştan aşağı tozdan ve eciş bücüş şeylerden geçilmez. Her şeye gerçek değerinden fazla fiyat konulmuştur.” (H.)
  • Bugünlerde herkes bir şeyin fiyatını biliyor ama hiçbir şeyin değerini bilmiyor.
  • Erkekler yorgun düştükleri için evlenirler, kadınlar ise meraktan.
  • Vefa… mülkiyet tutkusu var içinde. Başkalarının alacağından korkmasak çoktan atacağımız bir sürü şey var.