10 Mayıs 2010 Pazartesi

Kar - Orhan Pamuk


Seviyorum Orhan Pamuk'u. Daha doğrusu yazdıklarını seviyorum. Yazımını seviyorum. İnsana o klasik "kendinden bir şey bulma" duygusunu verdiği için seviyorum. Kar da o içinde bir şey bulduklarımdan. Benim dünyama daha pozitif, daha önyargısız baktığını düşündüğüm bir kitap Kar. Ama kitap hakkındaki yorumlara baktığımda da dindarları / dincileri kötülediği, ülkenin başına bu kesim yüzünden neler geldiğini çok güzel ifade ettiği falan yazıyor. Ya ben anlamıyorum, ya o insanlarla aynı şeyden bahsetmiyoruz, ya da yazar ikili oynuyor ve ikili yazıyor.
Olaylar Kars'ta geçiyor. Ka ismini kullanan ve yurtdışında yaşayan köşe yazarı-şair Kerim Alakuşoğlu, yurda döndükten sonra Kars'a giderek oradaki garip intihar vakalarını araştırmaya karar veriyor. Üniversiteden tanıdığı ve eski aşkı sayılabilecek İpek'in ailesinin işlettiği otele yerleşiyor. İpek'in de boşandığını öğreniyor.
Şehre geldiği andan itibaren gerek devlet görevlilerinin ileri gelenleri gerekse dinci kesim diye adlandırılanların liderleriyle kendisine sık sık görüşmeler ayarlanıyor. İki taraf da Ka'nın kimden yana olduğunu kestiremiyor. Bu sırada da kışın bastırıp yolların kapanmasından yararlanan eski ordu mensubu tiyatrocu Sunay Zaim, ordudan eski bir arkadaşıyla bir darbe girişiminde bulunuyor ve ortam iyice karışıyor. Bu aşamada yazar darbe anında asker ve polisin davranışlarını da eleştiriyor.
Buna rağmen Ka, aradığı mutluluğu İpek'te, İpek'in yanında olmakta buluyor. Bir yandan da sürekli şiir yazıyor. Ancak daha sonra dinci kesimin liderlerinden Lacivert ile İpek'in önceden bir ilişki yaşadığını öğreniyor ve daha pek çok olayın ardından Lacivert'i ihbar ederek Frankfurt'a dönüyor. Daha sonra da vurularak öldürülüyor.
Ka'nın hikayesinin ardından yazar devreye giriyor. O da Kars'a geliyor ve arkadaşının yazdığı şiir defterini aramaya koyuluyor. Bu arada daha İpek'le Ka'nın hikayesinde pek çok nokta açığa çıkıyor.
 Kitaptan birkaç alıntı:
"...Rusların açtığı beş caddeye askerden başka büyük bilmedikleri için Kars tarihindeki beş büyük paşanın adını vermişlerdi."
Aşağıdaki bölümde  yazar başörtülü kadının toplum içinde hangi rollerde görülmesine alışıldığına dikkat çekiyor:
"Gün boyunca şehrin sokaklarında gezerken gördüğü başörtülü ya da çarşaflı kadınlara da dikkat etmemişti Ka, çünkü sokaklardaki başörtülü kadınların sıklığına bakıp hemen siyasal sonuçlar çıkarabilen laik aydınların bilgi ve alışkanlıklarını bir haftada edinememişti. Üstelik çocukluğundan beri sokaklardaki başörtülü, kapalı kadınlara dikkat etmezdi hiç. Ka'nın çocukluğunu geçirdiği İstanbul'un batılılaşmış çevrelerinde başörtüsü takan bir kadın ya mahalleye üzüm satmak için İstanbul'un civarından, mesela Kartal'daki bağlardan gelen biri olurdu, ya sütçünün karısı ya da aşağı sınıflardan bir başkası."

Burada da aşkın getirdiği bencillikten söz ediyor:
"Başkalarının üzülmesinden, mutsuz olmasından, bu kötülükler kendi mutluluklarını zedeler diye bencilce korkan aşırı mutlu çiftler gibi bir anda kendilerini yalnız her şeyin yoluna gireceğine inandırmakla kalmadılar, kendi mutlulukları gölgelenmesin diye çekilen onca acıyı ve dökülen kanı da hemen unutmaya hazır olduklarını utanmazca hissettiler."
Bu kısım da korkarım ki beni anlatıyor :
"Hayatının son dört yılında pişmanlık ve kendini suçlamakla çok vakit geçiren Ka, sözle can yakma huyunu bir kimsenin ona duyduğu sevginin gücünü ölçmenin bir yolu olarak kullandığını da kendi kendine itiraf edecekti... Ka aslında İpek'in vereceği cevaplardan çok, kendisine ne kadar sabır gösterebileceğini merak ediyordu."
Kar sıkıcı görünen konusuna rağmen sıkmayan, insanı gerçekten Kars'a doğru bir yolculuğa çıkaran, aşkla darbenin, laik elitlerle "dinci"lerin küçük bir şehirdeki büyük ve alışıldık çatışmasını anlatan bir eser. Tavsiye ederim.

2 yorum:

  1. Kar'ı okuduğumda hem çok etkilenmiş hem de şaşırmıştım. Yalın bir bakış vardı. Ben de sizin gibi düşünmüştüm ve hala bu düşüncemi koruyorum.

    YanıtlaSil
  2. teşekkür ederim yorumunuz için. hoşgeldiniz bu arada :)

    YanıtlaSil