25 Mayıs 2010 Salı

Duvar - Jean Paul Sartre

Sartre garip bir adam. İki kitabını okudum, her ikisinde de bittiği zaman: "ne ki bu şimdi, kitap mı?" diye sordum. Sonra kitaptan alıntılarıma baktığımda da "evet, kitap." dedim, "içindeki saçmalığı korkmadan, utanmadan dışa vurabilme cesaretine sahip bir kitap." Gerçi Bulantı'yı daha çok sevmiştim ama neyse. Duvar'a da şöyle bir bakalım.
Kitap beş hikayeden oluşuyor. İlk hikaye kitabın adını taşıyor. İdama mahkum üç kişinin bir gecelik öyküsünü okuyoruz Duvar'da.. Kişilerde meydana gelen psikolojik değişimlerin vücutlarına nasıl yansıdığını anlatıyor yazar. Hikaye kahramanın ağzından birinci tekil şahısla anlatıldığından sonu önceden tahmin edilebiliyor. Ama yine de gerçekten hoş bir sonla bitiyor.
İkinci hikaye Erostrate. Tanınmış biri olmak için Efes Tapınağı'nı yakan Erostrate'in hikayesini öğrenen Paul Hilbert, kafasında kurduğu hikayenin kahramanının o olduğunu anlıyor. Hikaye boyunca insanlara duyduğu nefreti dillendiren Paul, çağının Erostrate'i olmayı hedefliyor. Kafasında sürekli bir cinayet planı var. Öldüreceği kişilerin kim olduğunun da önemi yok onun için, önemli olan "insan öldürmek."
"Amerikanvari hazırlanmış ıstakozu sevip sevmemekte özgürüm ama insanları sevmiyorsam bir zavallıyım ve gün ışığında bana yer yok." diyor.İlginç bir bakış açısı. Ama bitirdikten sonra "anlamsız bir bunalım öyküsü" diye not tutmuşum. Şu an öyle gelmiyor ama. Her insanın belirli bunalımları oluyor zaman zaman insanlara karşı. Bu da Paul'ünki. Saygı göstermek lazım :)
Üçüncü hikayemiz Özel Hayat. Bu bölümü okuduğumda "eğer Sartre yazarsa, günümüzde pek çok ergende yazar olma kapasitesi vardır" diye düşünmüşüm." Cümleye bak : "İnsanın birini sevebilmesi için her şeyiyle, yemek borusuyla, karaciğerleriyle, bağırsaklarıyla sevebilmesi gerekir."
Kocası Henry'yi kabalığı, ailesine saygısızlığı ve iktidarsızlığı nedeniyle terk etmek isteyen ve bunu deneyen Lulu'nun öyküsü Özel Hayat. Pierre ile kaçmak üzereyken kendisinin ve kocasının berbat ruh hali onu bundan vazgeçiriyor.
Birkaç alıntı da bundan olsun:
"Sırtım olmasın isterdim. Ben onları görmediğim zaman insanların bana bir şeyler yapmalarından hoşlanmıyorum."
Bir erkek yazarın kaleminden güzel bir itiraf:
"Onun için pudramı değiştirmiştim. Böylesini seviyor diye gözlerimi boyamıştım ama o hiçbir şeyi görmedi. Yüzüme bakmaz ki göğüslerime bakıyor."
"Tanrım yaşam bunun için mi, bunun için mi giyinip kuşanmak, yıkanmak ve güzel olmak, tüm romanlar da bunun üstüne mi yazılmışlar, her zaman bu mu düşünülüyor, sonunda işte meydanda, olup biter."
Dördüncü öykümüz Bir Yöneticinin Çocukluğu. Küçükken kendisine bir kız çocuğu gibi muamele edilen ve babası gibi kendisi de yönetici olacak olan Lucien'in büyüme öyküsü. Büyüdükçe önce hiçbir şeyin varolmadığına inanıyor Lucien. Sonra Freud'a merak salıyor. Freud'un "Psikanalize Giriş"ini okumaya başladığını söylediğinde basit bir reklamda gibi hissettim kendimi. Berliac'la tanışıyor ve Berliac onu kendi fikir babası Bergere ile tanıştırıyor. Bergere eşcinsel ve aslında pek de gönüllü olmadığı halde Lucien bir kere onunla ilişkiye giriyor. Ancak daha sonra bundan dolayı kendisinden ve Bergere'den nefret ediyor.
Lucien yahudi düşmanı bir kişi aynı zamanda. Hem de yahudi biriyle aynı ortamda duramayacak kadar düşman. Ayrıca o zamanın Fransa'sında bile dikkate değer bir nokta: Her haltı yediği halde kendisi için el değmemiş bir kızın bulunduğuna inanan bir zibidi var karşımızda. Kızın tek ödevi de kendini ona saklamakmış.
Öykünün sonunda bıyık bırakmaya karar veriyor Lucien. Yüzü çok çocuksu görünüyormuş.
Beşinci öykümüz Oda.Psikolojik problemli Pierre ile Eve'in hikayesi. Eve hasta kocasını bir an bile bırakmak istemezken, ailesi kocasını bir an önce hastahaneye yatırması gerektiği konusunda kendisine baskı yapıyor. Eve bunu asla istemiyor çünkü o da kocasının yarattığı garip dünyayı çok seviyor ve kocasına olan sevgisinden kendisi de o dünyaya gerçekten inanmak, Pierre'nin yanında olmak istiyor. Pierre nesnelerin canlı olduğuna ve kendisine sık sık saldırdıklarına inanıyor ve Eve de buna inanmaya, nesnelerin hareketini yakalamaya uğraşıyor. Eve Pierre'e aşık ama sanırım onun cismine aşık.Kitabın sonunda sanırım Pierre'in yaşlanacağını düşündüğünde:"Daha önce öldürürüm seni" diyor. Kitap da bu cümleyle bitiyor. Yoksa kendisi sarkıp buruşmadan kocasını öldürmekten mi bahsediyor? Bu noktayı da anlamadım doğrusu.
E şimdi deseniz ki "okuyalım mı bu kitabı?", eğer ki kendi içinizde saçmalamayı seven bir insansanız, saçmalıklarınızla barışıksanız, o zaman evet derim. Değilse muhtemelen "saçma"gelecektir, vakit harcamayın :)

1 yorum:

  1. Büyük saçmalamışsınız. Sartre okumadan önce bir araştırın, hangi akımın öncüsü kendisi. Yoksa "Pierre'in yaşlanacağını düşündüğünde:"Daha önce öldürürüm seni" diyor." Kısmını okuduğunuzda neyi anlatmak istediğini anlamaz, saçma bulursunuz.

    YanıtlaSil