27 Nisan 2010 Salı

Nana-Emile Zola

Giriş kısmıyla insanı acaba okumalı mıyım diye defalarca düşündüren, bittiğinde de neden zamanını harcadığı konusunda kendini sorgulamaya iten bir kitap. Okurken sık sık bir köşeye bırakma isteği de uyandırır.
Yazar karakteri Nana'yı yerin dibine sokarak kendisinin onur anlayışına uymayan bir insan olduğunu vurgulamıştır. Ama öte yandan onun bedenini tarifine bakılırsa, karakterini bir yandan kendisi de arzulamaktadır. Nana ise hem erkeklerle hem kadınlarla düşüp kalkan, kendisine tutulanları iliklerine kadar sömürüp bir köşeye atan ve arkaya dönüp baktığında kimseye bir kötülüğünün olmadığı konusunda vicdanı gayet rahat bir kişidir. Bir yandan rahat da olmalıdır, çünkü erkekler bile bile onun tuzağına düşer. Bunun yanında dostu Kont Müfa'nın karısı, kontu aldatınca sarf ettiği hakaret cümleleri insanı hayrete düşürür, çünkü kendisi kontun metresi olduğu halde kontun karısının davranışları için cidden sinirlenmektedir. Sanki o bekar bir kadın olduğu için herkesin kocasına sarkma hakkı vardır. Bununla birlikte kontun karısının ihanetini öğrendiğinde onu vurmaya kalkması da ayrı bir çelişkidir.
Değer yargılarına göre insanı sık sık sinirlendiren, bazen sıkan, sıkıcı olmakla birlikte ciddi anlamda da ünlü olan bu eserin, içinde taşıdığı çelişkilerin günümüzdeki ataerkil namus anlayışına da o zamanlardan vurgu yapmış olması bakımından önemli olduğunu düşünüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder